Muhasebeye geçtim yine geçen gün, musahabe ettim yine, öyle daldım gittim… Kişileştirdim her şeyi, konuşturdum, konuştum sonra onlarla… Sanki somut bir şeymiş, sanki böyle canlı kanlı…
Hayat dedim mesela ne kadar ilginç! Sanki onu yaşamıyor, onunla mücadele ediyor gibiyiz. Kapalı bir kutu ve kutunun içinde olduğumuz halde içindekileri görememek, sürpriz işte.
Sonra aldım hayatı karşıma söyle bakalım dedim, nedir derdin?
Hani derler ya, “Bir dokun bin ah işit” işte tam öyle… Fırçaladı beni hayat…
Asıl sizin derdiniz ne benimle dedi, ben daha ağzımı bile açamamışken.
“Her şeyin müsebbibi olarak beni gösteriyor, günah keçisi yapıyorsunuz, ah hayat sen öylesin, ah hayat sen böylesin”
“Beni siz yaşamıyor musunuz?” dedi bana hayat, “siz yönlendiriyor, siz şekil veriyorsunuz bana, siz nasıl istiyorsanız ben öyle oluyorum”
“Ama” dedim, “sen çok zorsun ve her zaman istediğimiz gibi olmuyorsun…”
“Sen, senden istenileni yerine getiriyor musun ki, bana istediğin gibi olmadığımı söylüyorsun. Üstelik senden istenilen de o kadar basitken…”
“Peki” dedim, “nedir benden istenilen, nedir ki sen bana istediklerimi vermiyorsun?”
Önce bir durdu ve gülümseyerek dedi ki;
“Çocukluktan bir an önce çıkıp büyümeyi istiyorsunuz, çocukluğu doya doya yaşamak varken… Hani söyleyip de inanmadığınız ve uygulamadığınız bir söz var ya, -her yaşın ayrı bir güzelliği var-
Büyüyünce bir şeyler dank ediyor herhalde… Yada geçmişteki yaşanmamışlıkları yaşamak geliyor içinizden, sonra da diyorsunuz ki, Ah bir çocuk olsam…
Çalışmak güzeldir, ama siz hırs yapıyorsunuz ve sağlığınızdan oluyorsunuz. Sonra hırsla elde edilenler sağlığı yerine getirmeye çabalıyor, ama nafile…
Yarın ne olacak derken bugünü tüketiyorsunuz, sonra yarın, yarından sonrayı… Hep bir kısır döngü… Halbuki dün gitti, yarın gelecek mi meçhul! Öyleyse gün bugündür…
Hoşgörü istiyorsunuz, belki biraz anlayış, biraz sevgi, saygı… Ama siz hiç göstermiyorsunuz ki, hiç sevemiyorsunuz, hep suçu bana atıyorsunuz ya da kadere…
Yani diyeceğim o ki; olduğunuz gibi görünün, ne istediğinizi bileyim benden…”
İstikrarlı bir hayat dedim kendi kendime, sesli düşünmüşüm meğer…
Saat çoktan gece yarısını geçmiş, tekdüze hayatta uyku vakti…
Bak yine Hayat’a attım suçu…
Esen Kalın…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ORKUN ÇETİN
Muhasebe, Musahabe
Muhasebe, Musahabe
Muhasebeye geçtim yine geçen gün, musahabe ettim yine, öyle daldım gittim… Kişileştirdim her şeyi, konuşturdum, konuştum sonra onlarla… Sanki somut bir şeymiş, sanki böyle canlı kanlı…
Hayat dedim mesela ne kadar ilginç! Sanki onu yaşamıyor, onunla mücadele ediyor gibiyiz. Kapalı bir kutu ve kutunun içinde olduğumuz halde içindekileri görememek, sürpriz işte.
Sonra aldım hayatı karşıma söyle bakalım dedim, nedir derdin?
Hani derler ya, “Bir dokun bin ah işit” işte tam öyle… Fırçaladı beni hayat…
Asıl sizin derdiniz ne benimle dedi, ben daha ağzımı bile açamamışken.
“Her şeyin müsebbibi olarak beni gösteriyor, günah keçisi yapıyorsunuz, ah hayat sen öylesin, ah hayat sen böylesin”
“Beni siz yaşamıyor musunuz?” dedi bana hayat, “siz yönlendiriyor, siz şekil veriyorsunuz bana, siz nasıl istiyorsanız ben öyle oluyorum”
“Ama” dedim, “sen çok zorsun ve her zaman istediğimiz gibi olmuyorsun…”
“Sen, senden istenileni yerine getiriyor musun ki, bana istediğin gibi olmadığımı söylüyorsun. Üstelik senden istenilen de o kadar basitken…”
“Peki” dedim, “nedir benden istenilen, nedir ki sen bana istediklerimi vermiyorsun?”
Önce bir durdu ve gülümseyerek dedi ki;
“Çocukluktan bir an önce çıkıp büyümeyi istiyorsunuz, çocukluğu doya doya yaşamak varken… Hani söyleyip de inanmadığınız ve uygulamadığınız bir söz var ya, -her yaşın ayrı bir güzelliği var-
Büyüyünce bir şeyler dank ediyor herhalde… Yada geçmişteki yaşanmamışlıkları yaşamak geliyor içinizden, sonra da diyorsunuz ki, Ah bir çocuk olsam…
Çalışmak güzeldir, ama siz hırs yapıyorsunuz ve sağlığınızdan oluyorsunuz. Sonra hırsla elde edilenler sağlığı yerine getirmeye çabalıyor, ama nafile…
Yarın ne olacak derken bugünü tüketiyorsunuz, sonra yarın, yarından sonrayı… Hep bir kısır döngü… Halbuki dün gitti, yarın gelecek mi meçhul! Öyleyse gün bugündür…
Hoşgörü istiyorsunuz, belki biraz anlayış, biraz sevgi, saygı… Ama siz hiç göstermiyorsunuz ki, hiç sevemiyorsunuz, hep suçu bana atıyorsunuz ya da kadere…
Yani diyeceğim o ki; olduğunuz gibi görünün, ne istediğinizi bileyim benden…”
İstikrarlı bir hayat dedim kendi kendime, sesli düşünmüşüm meğer…
Saat çoktan gece yarısını geçmiş, tekdüze hayatta uyku vakti…
Bak yine Hayat’a attım suçu…
Esen Kalın…